Geçtiğimiz hafta sonu Japonya'nın şampiyonluğuyla sona eren bir Kadınlar Dünya Kupası gerçekleşti bildiğiniz üzere. Onlarınki nasılmış diyerekten grup maçlarından birinde TV karşısındaki yerimi almış bulundum ve o yeri bir daha kimseye kaptırmadım. Daha önce gerçek anlamıyla bir kadın futbol maçı izlememiştim ve nasıl oynadıkları hakkında fazla bir bilgim yoktu. Kötü oynayacaklarını düşünmüyordum ama bu kadar iyisini de beklemiyordum. Erkek futboluyla birebir değil tabii ki, futbolu erkekler kadar sert oynayamıyorlar ama daha estetik bir futbolla bu açıklarını kapatabiliyorlar. Bir zaafları var ki, moralleri herhangi bir şekilde bozulduktan sonra erkeklere oranla daha çabuk dağılıyorlar. ABD gibi bazı istisnaları da var tabii ki.
Kadınlar, erkeklerden daha çok takım oyununa ihtiyaç duyuyorlar. Keza, Brezilya gibi bireysel yeteneklerine güvenen takımların gün geçtikçe başarılarının azaldığı göze çarparken, ABD ve Japonya gibi takım futbolunu üst düzeyde oynayan ekipler görüldüğü üzere finalde karşı karşıya geliyor.
Kadınlar futbolunda ABD, 7 milyon lisanslı oyuncuyla bu alanda zirvede yer alıyor. Ardından Almanya ve İskandinav ülkeleri gelmekte. Kadınlar futbolunda, gelişme gösteren takımlar erkeklere oranla daha kısa bir sürede daha iyi noktalara gelebiliyorlar. Örneğin Japonya, Nisan 1999'da Amerika ile oynadığı karşılaşmadan 9-0'lık hezimetle ayrılmıştı. Ardından 2000lerde gösterdikleri gelişim, Asya Kupası, Olimpik Oyunlar ve son olarak Dünya Kupasında tavan yaptı ve kadın futbolunda dünyanın zirvesinde bulunan ABD'yi alt etmeyi başardılar. İşe bir de ABD yönünden bakarsak, 1991'den bu yana Dünya Kupalarında en kötü 3.lükle ayrılıyorlar ve 91 ve 99 olmak üzere 2 şampiyonlukları bulunuyor. Son 4 Olimpiyatta da 3 altın ve 1 gümüş madalyaları var.
Kuzey Amerika'da futbol, Güney ve belki de bütün coğrafyaların aksine bir kadın sporu olarak görülüyor. Erkekler Futbol Ligi olan Major League Soccer'ın da Kadınlar Futbol Liginden (WMLS) ders alınarak organize edilmesi ülkenin, ayak topunu kadın sporu olarak görmesinin en önemli göstergelerinden biri olarak göze çarpmaktadır. Futbolu erkek düzeyinde ise son yıllarda sevmeye başladılar. Amerika'da bulunduğum süre içerisinde spor haberlerinde futbola hep arka sıralarda yer vermeleri, hatta bazen bahsinin bile açılmaması garibime giden bir durum olmuştu hep. Beyzbol, Buz hokeyi, Amerikan futbolu ve Basketbol onlar için Futbol'dan çok daha önemli. ABD'nin en çok okunan spor dergisi olan Sports Illustrated'a göre Futbol, Amerikalılar için önem sırasına göre golf ve voleybolun arkasında 8.hanede yer alıyor. Bu bağlamda FOOTBALL'a SOCCER demelerinin en büyük nedeninin de bu olduğunu düşünmekteyim.
Dünyanın -yanılmıyorsam- 2 profesyonel kadın liginden birisi olan Kadınlar Futbol Ligi (WMLS), bu yıl tekrar yapılandırılarak 6 takımlı yeni bir organizasyon halini aldı. Biraz daha küçük yaşlara inecek olursak Amerikalılar, kızları ortaokul çağına kadar erkeklerle birlikte top koşturuyorlar. Keza Almanlarda da durum aynı. Ortaokula kadar erkeklerle birlikte oynayan kızların futbolu diğerlerine oranla daha iyi oynadıkları da istatistiklere yansımış durumda. ABD'nin ardından Almanya geliyor demiştik yazının başında. Onlar da kadın futboluna gereken önemi fazlasıyla veren sayılı ülkelerden bir tanesi. Altyapı ve lisanslı oyuncu sayılarının yanı sıra evlerinde düzenledikleri bu Dünya Kupasında başbakan Angela Merkel bir çok müsabakaya bizzat katıldı ve bu, gereken desteğin devlet eliyle verilmesinin en önemli göstergeleri arasında bulunmaktadır.
Peki ya Türkiye'de Kadın Futbolu ne vaziyette?
Ülkemizde genel görüş futbol'un erkek oyunu olduğundan ve kızların bu işi yapamayacağından yana. Bu görüşe sahip her insanın geçtiğimiz Dünya Kupasını izlemesi gerekiyordu.
Kadınların bu işi yapabileceği ve yorumlayabileceğine inananlardanım. Bu görüşümde kız kardeşime yıllar önce futbolu öğretebilmiş olmam ve annemin futbol yorumları büyük bir rol oynuyor. Ayrıca çoğumuzun mahalle maçlarında futbolu iyi kıvıran ve çevremizde futboldan konuşabilen bir Türk kızı(yada kızları) elbet ki olmuştur. Sokakta bu işi beceren Ayşe, Fatma, Hatice neden sahada başarısız olsun ki? Üstelik futbolla yatıp, futbolla kalkan abilerin, babaların, dedelerin ve hatta annelerin olduğu güzel ülkemizde.
A milli takım düzeyinde, Dünya Kupaları ve Avrupa Şampiyonalarına genelde katılmadığımız, katıldığımızda ise elemeleri geçemediğimiz acı bir şekilde suratımıza çarpıyor. İlk maçını 1995 yılında Romanya ile yapıp 8-0 mağlup olan Türkiye, en farklı galibiyetini 2006 yılında 9-0'lık bir skorla Gürcistan'a karşı alırken, en kötü mağlubiyetini 1999 yılında Almanya'ya karşı evinde 12-1 mağlup olarak aldı. Japonya'nın 99'daki 9-0'lık ABD hezimetinin rövanşını Dünya Kupası finalinde aldığını düşünürsek, bizim kadınlarımız da bir gün Dünya Kupası finalinde Almanya ile karşılaşıp onları alt edebilir mi sorusu akıla gelmiyor değil.
A Milli takımda en fazla milli olan ve gol atan Melahat Eryurt'un 37 maçta 18 golü bulunuyor. Önümüzdeki yıl düzenlenecek olan 19 yaş altı Avrupa Şampiyonasına ülkemiz ev sahipliği yapacak, umarız bazı şeyler için dönüm noktası olur ve Türk kadını gücünü bir de futbol sahasında kanıtlar.
Bazı şeylerin ciddi anlamda değişmesi için bu işe Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş Bayan Futbol takımları düzeyinde de destek vermemiz gerekiyor. Dünya'da sayılı olan Profesyonel Bayan Futbol Liglerine bir yenisini daha neden eklemeyelim? Lig demişken, ülkemizdeki Kadınlar liginde 1993-94, 2003-04 sezonları arasında ve 2006-07 sezonundan günümüze kadar Kadınlar Futbol Ligi oynanmış vaziyette. İlk yıllarda İstanbul Dinarsu son yıllarda ise Gazi Üniversitesi'nin 4'er şampiyonluğu bulunuyor.
Ülkemizde ve dünyada kadınlar futbolunun gelişmesi dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder